-
1 bir araya gelmek
собира́ться -
2 bir
1) оди́н2) едини́ца3) како́й-л, како́й-то; не́которыйgünün birinde — одна́жды
4) одина́ковый5) о́бщий, совме́стный (с кем-л.)6) то́лько лишь7) тако́й; такbir düştüm ki … — я так упа́л, что …
□
-ı bir etmek — а) объединя́ть; б) унифици́ровать□
bir olmak — а) объединя́ться; б) быть тожде́ственным, совпада́ть; в) ука́зывает на внеза́пность де́йствия; г) вы́биться из сил◊
bir ağızda — в оди́н приём◊
bir ağızdan — а) хо́ром; б) единоду́шно◊
bir arada — а) вме́сте; б) в то же са́мое вре́мя◊
bir araya gelmek — собира́ться◊
bir aşağı bir yukarı — взад и вперёд◊
bir avuç — горсть◊
bir ayak evvel — как мо́жно скоре́е◊
bir baştan bir başa — на всём простра́нстве◊
bir baştan bir başa delmek — просверли́ть◊
bire bin katmak — преувели́чивать◊
bire bin kazanmak — получа́ть басносло́вные при́были◊
bir bir — оди́н за други́м, по одному́◊
bir bir anlatmak — расска́зывать всё по поря́дку◊
bir boy — а) разо́к; б) но всё-таки◊
bir çekirdek geri kalmamak — соверше́нно не отлича́ться◊
bir daha — а) ещё раз; б) с отриц. глаголом бо́льше не …, никогда́◊
bir dahayüzüne bakmamak — отверну́ться от кого◊
bir dalda durmamak — а) порха́ть, лета́ть (о человеке); б) переска́кивать (о мыслях)◊
bir damla — а) о́чень ма́ло; б) кро́шечный◊
bir de — а) кро́ме того́, а та́кже; б) вдруг, и что же◊
-ın bir dediğini ikietmemek — не пере́чить кому; исполня́ть жела́ния кого◊
birdediği iki olmaz — высокоуважа́емый и люби́мый◊
bir defa — а) уже́; б) снача́ла; во-пе́рвых; в) оди́н раз◊
bir derece — до не́которой сте́пени◊
bir dirhem — ма́ло (чего-л.)◊
bir dudağı yerde bir dudağı gökte — фольк. велика́н◊
bir düziye — непреры́вно, продолжи́тельно◊
bir gelmek — уравнове́шиваться◊
bir gözeli — биол. однокле́точный◊
bir gözeli bitkiler — бот. ни́зшие расте́ния -
3 bir
оди́н* * *1) оди́нbirimiz — оди́н из нас
2) одина́ковыйbenim için hepsi bir — мне всё равно́
3) еди́ныйbir bütün — еди́ное це́лое
4) како́й-нибудьbir kitap ver — дай каку́ю-нибудь кни́гу
5) како́й-тоsizi bir adam aradı — вас спра́шивал како́й-то челове́к
6) тако́й...bir yağmur tuttu ki — припусти́л тако́й дождь...
7) так (сильно и т. п.)bir düştüm ki... — я так упа́л, что...
bir tuhaf bakıyor — он так стра́нно смо́трит
8) то́лько, лишьbunu bir o bilir — э́то лишь то́лько он зна́ет
bir tat beğenirsin — ты то́лько попро́буй - понра́вится
9) разhaftada bir — раз в неде́лю
bu bir — э́то раз; э́то во-пе́рвых
10) -ка, ну́-каo yılları bir hatırlayın — вспо́мните-ка те го́ды
••bir çiçekle bahar / yaz olmaz — посл. одна́ ла́сточка весны́ не де́лает
bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var — посл. па́мять о ча́шке ко́фе живе́т со́рок лет; ≈ добро́ не забыва́ется
bir koltuğa iki karpuz sığmaz — посл. ≈ за двумя́ за́йцами пого́нишься, ни одного́ не пойма́ешь
bir koyundan iki post çıkmaz — посл. с одно́й овцы́ де́сять шкур не сни́мешь
- bir âlembir uyuz keçi bir sürüyü boklar — посл. одна́ парши́вая овца́ всё ста́до по́ртит
- bir araba dolusu
- bir arada
- bir aralık
- bir araya gelmek
- bir aşağı bir yukarı
- bir atımlık barutu kalmak
- bir avuç
- bir ayağı çukurda olmak
- bir baltaya sap olmak
- bir başına
- bir baştan bir başa
- bir ben bilirim
- bir de Allah
- bir... bir...
- bir çekirdek geri kalmamak
- bir çırpıda
- bir daha
- bir daha yapmam
- bir dalda durmamak
- bir damla
- bir de
- bir de ne göreyim
- bir dediği iki olmamak
- bir derece
- bir dereceye kadar
- bir deri bir kemik
- bir don bir gömlek
- bir bu eksikti
- bir göz gülmek
- bir gün
- bir içim su
- bir kaşık suda boğmak
- bir kazanda kaynamak
- bir paralık etmek
- bir solukta
- bir şey değil
- bir tahtası eksik
- bir taşla iki kuş vurmak
- bir varmış bir yokmuş
- bir yastıkta kocamak -
4 dokuz
де́вять* * *де́вятьdokuzumuz — де́вять челове́к из нас
dokuzda bir — одна́ девя́тая
••- dokuz doğurmakdokuz ayın çarşambası bir araya gelmek — погов. всё ра́зом свали́ться на го́лову
- dokuz körün bir değneği
- dokuz köyden kovulmuş
- dokuz yorgan eskitmek -
5 گرد هم آمدن
toplanmak, bir araya gelmek -
6 dünya
земля́ (ж)* * *1) мир; вселе́нная; земля́dünya haberleri — междунаро́дные изве́стия
dünya hâkimiyeti — мирово́е госпо́дство
dünyanın her tarafına gitmek — объе́здить весь свет
dünya piyasası — мирово́й ры́нок
dünya satranç şampıyonu — чемпио́н ми́ра по ша́хматам
dünya savaşı — мирова́я война́
dünya yüzünde — на земле́
2) астр. Земля́3) весь мир, весь свет, все лю́ди, всеdünya âlem — весь свет, все лю́ди, все
dünya ne söylerse söylesin onun umrunda olmuyor — пусть все говоря́т, что хотя́т, ему́ до э́того нет де́ла
dünyaya rüsva etmek — опозо́рить на весь мир, опозо́рить пе́ред все́ми
4) мирBatı dünyası — за́падный мир
bitkiler dünyası — мир расте́ний
hayvanlar dünyası — мир живо́тных
5) вну́тренний мир; мироощуще́ниеdünyaları apayrı iki insan — два челове́ка с соверше́нно разли́чными взгля́дами
6) бесчи́сленное мно́жество, о́чень мно́гоdünyanın parası harcandı — была́ потра́чена у́йма де́нег
••- dünya başına dar gelmek
- dünya başına yıkılmak
- dünyayı başına zindan etmek
- dünya bir araya gelse
- dünyanın dört bucağı
- dünya durdukça
- dünyadan elini eteğini çekmek
- dünyadan geçmek
- dünyaya gelmek
- dünyaya getirmek
- dünya gözü ile görmek
- dünyaya gözlerini kapamak
- dünyadan haberi olmamak
- dünyanın kaç buçak olduğunu gösteririm!
- dünya kadar
- dünyaya kazık kakmak
- dünya onun olmak
- dünyalar onun olmak
- dünyayı tutmak
См. также в других словарях:
bir araya gelmek — bir yerde toplanmak, buluşmak Hep böyle bir araya gelip gülüp eğlenebilseler! N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
dokuz ayın çarşambası bir araya gelmek — birçok iş birden ortaya çıkıp sıkışık bir durum yaratmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir olmak — bir araya gelmek, iş birliği yapmak Baba oğul bir oldular, ilkin çerçeveleri söküp düzelttiler. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir ara — zf. 1) Kısa bir süre Bir ara önümüzden şarkı sesleri geldi. F. R. Atay 2) Geçmiş bir zamanda Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bir araya gelmek bir araya getirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüz yüze gelmek — 1) birden karşılaşmak Elinden gelse bir daha bu adamla yüz yüze gelmeyecekti. H. E. Adıvar 2) bir araya gelmek Bir daha yüz yüze gelmemek için ayrılmışlardı. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
boğaz boğaza gelmek — zorlu kavga etmek Birbiriyle boğaz boğaza gelen okul çocuklarını, Samet in varlığı bugünlerde tek bir vücut gibi bir araya toplayabilirdi. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
masaya oturmak — bir anlaşmazlığı çözümlemek üzere bir araya gelmek, toplanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bulçarlamak — bir araya gelmek, tecemmü etmek üzere vad vermek, bir yere toplanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kavuşmak — e 1) Ayrı kalınan, sevilen bir kimseyle bir araya gelmek, onu yeniden görmek Biz 1923 te bir Mustafa Kemal e kavuşmasaydık, gelecek zamanlara doğru yollarımızı tıkayan aşılmaz setleri yıkamazdık. F. R. Atay 2) Yokluğu çekilen veya çok istenen bir … Çağatay Osmanlı Sözlük
buluşmak — nsz, le 1) Bir araya gelmek 2) Karşılaşmak 3) de Önceden belirlenmiş bir yer ve zamanda bir araya gelmek Ertesi gün yine pastacıda buluştular. P. Safa 4) Kavuşmak Yâr ile buluşsak bir tenha yerde / Duyarlar rakipler söz olur gider. Âşık Veysel … Çağatay Osmanlı Sözlük
karışmak — e 1) İki veya ikiden çok şey bir araya gelip birbirinin içinde dağılmak, birbirinin içine girmek Araba sallana sallana içim bağrım birbirine karıştı. H. R. Gürpınar 2) Düzensiz, dağınık olmak Yanıma her tarafı titreyerek sapsarı, sakal bıyığa… … Çağatay Osmanlı Sözlük